Monday, May 18, 2009

Köşe yazarlarından Eurovision 2009 yorumu


Eurovision'daki utanmaz jüri sözcüleri!, Eurovision Şarkı Yarışması kostümü 'milli felaket' ilan edildi. Aslında bu kırmızı, dansöz teması içeren kıyafette yanlış olan hiçbir şey yok., Gel de komşuya puan verme...


Bilal ÖZCAN-BugünEurovision'daki utanmaz jüri sözcüleri!Eurovision Şarkı Yarışması'nın finali TRT'yi, büyük bir reyting'e (izlenme oranı) ve share'e (izlenme payı) taşıdı.AGB'nin açıkladığı sonuçlar gösterdi ki yarışmanın yapıldığı saatte, Türkiye'de açık televizyonların yarısından fazlasında Eurovision finali izleniyordu.Son birkaç senedir Türkiye'de Eurovision finalleri bu kadar büyük ilgi görmüyordu.Peki bu yıl neden böyle oldu?Sebebi basit;Halkın Hadise'den beklentisi çok fazlaydı da onun için...Ancak Hadise, Kuzey Avrupa ülkelerinin oylamadaki komşu dayanışmasına yenildi...Bunu, o kadar ayan beyan yaptılar ki, sözcülerin bazısı, ekranda verdikleri puanı açıklarken komşu olduklarını dile getirdiler.Örneğin Letonyalı sözcü, "Komşumuz Estonya'ya 10 puan..." dedi...Letonya 12 puanını da yine bir kuzey ülkesi olan Norveç'e verdi.Benzer şekilde Danimarka jüri sözcüsü de 12 puanı kime vereceklerini açıklarken, "12 puan komşu ülke Norveç'in..." dedi.Estonya jüri sözcüsü, 8 puanı İzlanda'ya, 10 puanı Rusya'ya, 12 puanı Norveç'e verdiklerini açıklayınca TRT sunucusu Bülent Özveren dayanamadı;"Bir batıya, bir doğuya, bir kuzeye gitti, oldu bitti." deyiverdi.XXXXXXXXHadise birinci olamadı ama Fransız Patricia Kass, İngiliz Jade Ewen gibi dünyanın kabul ettiği sanatçıların üzerinde başarı elde etti.Hadise henüz 24 yaşında...Tüm albüm ve konserlerine rağmen kariyerinin çok başında...Umarım, Eurovision tecrübesinden, müzikteki geleceği için bazı dersler çıkarmıştır.Her işte bir hayır vardır.Temennim odur ki gelecekte bu genç müzisyenin çok daha büyük başarılarını alkışlarız...Ve 'Düm Tek Tek'i yaratan asıl kahraman, besteci Sinan Akçil'e de alkışlarımızı gönderiyoruz...
AYŞE FERHANGİL-Sabah
Eurovision Şarkı Yarışması kostümü 'milli felaket' ilan edildi. Aslında bu kırmızı, dansöz teması içeren kıyafette yanlış olan hiçbir şey yok Efendim, bir Eurovision'u daha geride bıraktık. Her ne kadar bu satırları yazarken kazanının kim olacağını bilmesem de zaten müzik hakkında yorum yapmak da, buralardan ahkam kesmek de bana düşmez. İşte bu yüzden ben bildiğim konuda, Eurovision yarışmacılarının kostümleri hakkında aydınlatmak istiyorum sizleri. Hani şu Hadise'nin yerden yere vurulan 'dansöz' kıyafeti ve diğerlerinin kostümü ile ilgili bu yazı. Her ne kadar izlemesi zevkli olsa, insanı milliyetçi duygular sarsa da müzik dünyasında pek de bir saygınlığa sahip olmayan Eurovision'un moda dünyasında da herhangi bir yerde olduğunu iddia etmek cahilce olur. Her türlü kırmızı halı olayına TIR'larla koşan, kameraların döneceği her kişiyi giydirmek için ciddi bir mesai harcayan moda evleri, yıllardır Eurovision'u radarlarına almadı. Bu yüzden midir, yoksa bu iş için ayrılan bütçelerin başarılı bir kostüm tasarımcısına yetmemesinden midir bilinmez, yıllar yılı Eurovision, kostüm dalında yerlerde sürünür. Geçtiğimiz yıllarda Eurovision'da yarışan bir arkadaşım, hazırlık aşamasında LED ışıklarıyla aydınlatılacak olan sahneye yakışır bir kostümle çıkma hayali kurmuş, Kylie Minogue ve Dita von Teese gibi isimlerin sahne kostümlerini tasarlayan 'korse' gurusu Mr. Pearl'e yine LED ışıkları ile 'yanan' bır kıyafet hazırlatmayı hayal etmişti. Ama işte diyorum ya hayal! Bu arkadaşım sonunda ev yapımı bir mayoyla yarışmaya katılmıştı. Anlayacağınız Eurovision'da durum biraz da Kayserililerin dediği gibi "Aklım yetiyor da param yetmiyor," durumu oluyor. Yoksa kim ister bu yıl yarışmaya katılan Elvis Presley bozması veya Queen grubunun merhum solisti Freddie Mercury'nin oyun hamurundan yapılmış hali gibi sahne almayı, değil mi? NE GİYMELİYDİ? Bu yüzden sevgili basın ve bu işten ekmek yiyemeyen modacılar; Hadise'ye laf ederken diğer yarışmacılara da bir göz atın ve sevgili okur, siz de Hadise'nin sadece eleştirilmek için eleştirildiğini bilin. Hadise babamın kızı değil, hatta bir tek şarkısını bilmem ama şarkıcının Gizia tarafından tasarlanan kırmızı asimetrik kesimli kıyafetinde hiçbir anormallik göremiyorum. Özellikle de Eurovision'da yarışacak favori ülkelerin adayları arasında Ermenistan gibi folklor takımı kostümlü olanlar, Yunanistan gibi Ricky Martin'in çukura düşmüş hali gibi duranlar, Romanya gibi parça pinçik Britney Spears modelleri varken. Gezdiğim tüm bloglarda favori gösterilen Hadise de kıyafetinin arkasında durmuş ve "Türkiye deyince herkesin aklına göbek dansı geliyor. Biz daha modern bir koreografi sergilemek istedik ve bence bunu başardık. Dansöz öğesini performansta göstermediğimiz için kıyafetlere ekledik. Bu yüzden kırmızı renk, biraz daha göbek dans havası var kıyafetlerde. Dansçılarda harem pantolonlar var ama hepsi çok modern ve fütüristik. Bence Türkiye'nin modern yüzüne ve kültür seviyesine uygun bir kostüm oldu," demiş. Bence de doğru söylemiş.
Mutlu Tönbekici-Vatan
Tarihin en “ben seni göreyim, sen beni gör” Eurovision’u Bir Eurovision (veya Rusların deyimiyle “ Yevrevidinya” ) daha bitti. Hepimize geçmiş olsun. Televizyondan izlerken (tabii izlediyseniz) ne kadar hissettiniz bilmiyorum ama hakikaten müthiş bir gösteriydi. Şarkıların yarıdan çoğu sıkıcı, büyük bir bölümü turistik PR çerçevesinde bile zor dinlenir şarkılardı ama o sahne tasarımı unutulur gibi değildi. 3-D bir tasarım izler gibiydik. Veya itiraf edeyim izlemeye çalışır gibiydik.Cümle karışık oldu farkındayım. Şöyle izah edeyim. Dev bir salondu. Dev derken hakikaten dev bir salondu. Çocuğunu kaybetsen hayatta bulamazsın. Dolayısıyla nereden ilersen izle sahnedekiler toplu iğne başı büyüklüğünde bir şey gibi görünüyor. Bizim bir de ekstra talihsizliğimiz vardı: VİP idik.
Eee?
Daha iyi olması gerekmiyor mu?
Hayır. VİP olduğumuz ve bizim biletlere tribünde oturanlardan 3 katı daha fazla para verildiği halde tuhaf bir çukurdaydı yerimiz ve hoplayıp zıplamadığımız sürece bir şey göremedik. Demek ki neymiş: Her pahalı olan en iyi demek değilmiş. (*****ara tesellisi no: 1 olarak listeye yazın)Fakat çok şükür Cirque Du Soleil’in gösterisi havada oldu da tadıyla izleyebildik. Akıllara durgunluk verici bir gösteriydi. Eurovision’in galiba yegane faydası bu. Sahne şovlarında ne düzeye gelindi biz geri milletlere göstermek. Her neyse..Norveç, bileğinin hakkında kazandı. Ortak fikir: Norviç’in yolladığı şarkıcı oğlan şeytan tüyünün cisimleşmiş hali. Açamayacağı bir kapı, tavlayamayacağı bir insan, ikna edemeyeceği bir durum olmayan insanlardan. Şarkı da gayet güzeldi. Gerisi? Norviç ve Türkiye dışındaki favorilerimin hiçbir ilk ona bile girmedi. Zaten Eurovision tarihinin her halde en ama en çok “ bölgecilik”, “ komşuculuk”, “ sen beni gör, ben seni göreyimcilik”, “ Sen benim geçen sene ayranımı içmiştin, yok sana puancılık” yapılan yarışmasıdır. Hep olurdu ama bu sefer iyi suyu çıkmış. Hiç el aleme laf etmeyeceğim, sadece bizim 8, 10 ve 12 puan verdiğimiz ülkeleri açıklıyorum: Arnuvutlut, Bosna Hersek, Azarbaycan.Bu üçünün ortak özelliği nedir arkadaşlar, hadi bakalım yüz puanlık soru: Cevap veriyorum: Müslüman olmaları. Nokta. Bu kadar basit. En yüksek puanların bu ülkelere gideceği daha geçen senden belirlenmiş herhalde. Ne söylerlerse söylesinler sırasıyla Azarbaycan. Bosna, Arnavutluk. Yuh! Taraf tutmanın bu kadarı da ayıp yani. Endonezya, Malezya ve Pakistan iyi ki yarışmaya katılmıyor. O zaman ne yapardık çok merak ediyorum. Kafamız fena karışırdı herhalde ilk üçe kim girecek derden. Bosna Hersek’in şarkısını beğenmiş tek bir Türk varsa bileklerimi keserim. Çokçokçok berbat olmasının ötesinde hiçbir şekilde Türk zevkine hitap edecek bir şarkı değil. Bizden o şarkıya 10 puanın gitmesi tıbben mümkün değil arkadaşlar. O kadar yani. Arnvutluğun şarkısını hatırlamıyorum bile. O kadar silik, o kadar “yok”. Şansımıza Azarbaycan nispeten daha “ dinlenir” bir şarkı yollamıştı ki hepten fanatik görünmedik. Ama gerçek bariz ortada. Hangi bakanlıktan gelmiş olabilir emir ben onu düşünüyorum. Yani bunu iş edinmiş müsteşar kimdir acaba. Veya TRT her zamanki gibi kendi kendine kraldan kralcılık yapmaya kalktı ve böyle olursa ülke menfaatine daha çok hizmet edeceğini düşündü. Tamam anladık ‘ümmetçilik’ yapılacak, belli. “ Bu yıl komşuculuk değil din kardeşliği ön planda arkadaşlar” demiş bir müdür, puanlar da daha yarışma başlamadan 5 ay evvel verilmiş belli ki. Tamam, Eurovision’un genel mantığı böyle, mahallecilik yapmayan ülke yok ama bu kadar da göze sokulur mu yahu? Biraz edepli yap. Biraz usturuplu yap tarafgirliği. Favori şarkıya ver en azından 8 puanı. Arnavutluk yegane puanını bizden aldı neredeyse. Atılan SMS’lerin falan hiçbir şekilde kale alınmadığı, operatörlere para kazandırmak dışında bir işe yaramadığı apaçık. Sen ne çekersen çek, TRT bildiğine vermiş. Bosna’nın şarkısına 10 puanmış. Yalana bak!
Bekir Hazar-Yeni Şafak
Oylar bu defa çok dağılarak bölünür, aradan biz çıkarız diye düşünüyordum. Çünkü her sene olduğu gibi banko oylarımız vardı. İngiltere'den tut Fransa, Belçika'ya kadar 12 puanımız garantiydi. Öyle de oldu. Avrupa'nın dört bir yanına dağılmış, İspanya ve Portekiz'i ihmal etmiş, İskandinav ülkelerine pek uğramamış gurbetçilerimiz sağolsundu. En çok İzlanda'yı beğendim. O ses neydi öyle ve dahası sahne animasyonları… Gönlümden Hadise geçiyordu ama favorim İzlanda'ydı… Rusya'nın şarkısı da muhteşemdi. Malta'ya bayıldım. Ancak bana göre ikisi de güme gitti. Bence slow şarkılar damgayı vurdu geceye. Norveç'e oy yağmaya başlayınca şok oldum. Bana çok cocuksu bir şarkı gelmişti. Hani beş yıldızlı otellerde tiyatro anfileri vardır. Büyüklere gösteri öncesi çocukları şarkılarla dans ettirirler. İşte öyle bir tatil otelinin çocuk ruhuna hitap eden şarkısı geldi ilk dinlediğimde. Şarkıyı söyleyenin genç ve sempatik oluşu oyları da etkiledi diye düşünüyorum. Bu sene yine torpilli oy saçmalığı tüm hızıyla sürdü. Tam 16 ülke bize bir puan dahi vermedi. İskandinav ülkeleri komşularına, Balkanlar kendilerine, Ruslar ve onun eşrafı olan Moldovalısı, Litvanyalısı birbirlerine oy dağıttı. Biz Azeri kardeşlerimize, Azeriler bize 12 puan vermeli dedim bu tabloyu gördükten sonra. Nitekim öyle oldu. Keşke KKTC ve diğer Türk *****huriyetleri de katılsa bu yarışmaya. Oylama ırk ve komşuluk üzerine kurulu ne de olsa… Kimler bize kaç puan verecek hep tutturdum büyük ölçüde. Danimarka ve Boşnaklar yanılttı beni. Özellikle Boşnaklar oylamadaki tutuculuğu hiç görmüyor. Türkiye'den Ermenistan'a 6 puan gitti, Ermenistan'dan bize ilk defa puan geldi. Türkiye'den gitmesini normal karşılıyorum. Ermeni vatandaşlarımız var malum. Bir de Türkiye'de 70 bin tespit edilmiş Ermeni kaçak işçi olduğu açıklandı. Az buz değil. Yoksa Ermenistan şarkısı öyle ahım şahım bir şarkı değildi. Hadise elinden geleni yaptı. Stüdyo ortamındaki sesi ile canlı performansı arasında büyük fark vardı. Heyecan yaptı biraz. Kendini kontrolde zorlandı. Ancak dördüncülük de iyi bir sonuç. Başlangıçta uzun süre ilk üçte olması ve bunun getirdiği tanıtım yeter de artar bile.
Tuna Kiremitçi-Vatan
Gel de komşuya puan vermeEurovision’u ne kadar kaale alırsınız bilmem. Ama tatlı bir çocukluk anısı olduğu için midir nedir, işim yoksa her yıl geçerim televizyon başına.Geçmekle de kalmam, eşe dosta mesaj yollarım “Falanca ülkeye oy ver” ya da “bizimşarkı şöyle böyle” diye.Mesela bu yıl da kendimi en son Çağan Irmak, Tolga Akyıldız ve Elif Şafak’a Bosna-Hersek’e oy vermeleri için baskı yaparken buldum.Hatta yanlışlıkla aynı mesajı Yaşar Kemal’e de yollamışım. İnşallah gitmemiştir. Gittiyse de lütfen kusura bakmayın Yaşar Abi.Çünkü futbol gibi bir şeydir nazarımda Eurovision. Hayatta her şey değişirken bir şeyin sabit kalması salakça bir huzur verir.Seyrederken çocukluk günlerimi, annemle babamın genç ve sağlıklı olduğu yılları, kızkardeşimin yürütgecini falan hatırlarım.Yoksa Eurovision kazanıp da hayatımda yer etmiş şarkıları toplasanız bir elin parmaklarını geçmez. Belki bir “What’s Another Year” vardır Johnny Logan’ın söylediği, kızların etekleri uçunca ilk cinsel heyecanımı yaratan Bucks Fizz grubu vardır belki, ha bir de Semiha Yankı’nın güzeller güzeli şarkısı vardır.Ama dedim ya, asıl Eurovision’un değişmeyen hissiyatıdır hoşuma giden.***Değişmeyen şeylerden biri de, yarışmanın değerli sunucusu Bülent Özveren tabii. Bülent Bey’in ezelden beri içine sindiremediği olay, komşu ülkelerin birbirine puan vermesi. Özellikle kuzey ülkeleri bu tavırlarıyla onu çok kızdırıyor.Her ne kadar “Allah Bülent Bey’i başımızdan ek***** etmesin” desem de, bu tepkisini anlamakta zorlanmaktayım.Allah aşkına, Norveçli’nin İsveç şarkısını, Sırp’ın Bosna ezgisini, Türk’ün Ermeni nâmesini beğenmesinden daha doğal ne var?Ne de olsa komşuluk var serde. Paylaşılan bir coğrafya ve tarih, ortak bir müzik beğenisi...Mesela ben Yunanlılar yerine niye gidip İzlanda şarkısını beğeneyim? Elimden gelmez ki bu.Gerçi her yıl politik bazı olaylar döner, tamam. Ama her yıl herkesin bayıldığı, komşuluk-momşuluk dinlemeyen bir şarkı da illa fırlar birinci olur.Mesela Sertab vaktiyle Slovenya gibi kel alaka bir ülkeden son anda gelen on iki puanla şampiyon olmamış mıydı?Ama böyle istisnalar bir yana, insanoğlunun komşuda pişen şarkıya torpil yapmasını da yadırgamamak lazım. Sonuçta kulak bu, şarkının geldiği yer size yakın olunca kolay tav oluyorsunuz, haliyle.
Hakan Aygün-BugünEUROVISION GÜZELLEŞMİŞ!
Eurovision'u izlemeyeli yıllar var. Sertab Erener'i kazandığı yıl bile izlememiş ama Türkiye'nin birinciliğinin ardından Eurovision'a ilgim yeniden canlanır gibi olmuştu.Sonraki yıllarda Eurovision'a hep şöyle kısaca bir göz attım. Yine çok dandik buldum. Müzik sektöründe her yıl yüzlerce yeni güzel parça üretilirken, Eurovision'dan bir tane adam gibi parça çıkmıyordu.O gün bugündür Eurovision'a ön yargımı şöyle özetleyebilirim:"Eurovision'un dünya müziğine ilk ve son katkısı ABBA'dır."Gerçekten de Eurovision ABBA'dan başka marka yaratmadı. "Waterloo"da kaldı!Bu yıl Eurovision'a göz atmamın tek nedeni, Belçika'da ilk parladığı günden itibaren ilgimi çeken Hadise'nin yarışacak olmasıydı.Ve onlarca yıl aradan sonra ilk kez Eurovision'u baştan sona seyrettim.Ve şoklardayım...Rusya mükemmel ev sahipliği yaptı. Azerbaycan'ın Aysel'i bizim Hadise'den daha iyiydi. Ermenistan'ın şarkısına bile bayıldım. Ukrayna çok gerilerde kaldı ama bence yarışmanın "en kaliteli hızlı parçası"nı yapmışlardı.Düşünsenize, bazıları şöhretinin cazibesine kapıldı ama Eurovision'un belki de en kötüsü dünyaca ünlü Fransız şarkıcı Patricia Kaas'tı...Eurovision'da çıta öyle yükselmişti ki, Patricia Kaas çok gerilerde kalarak neredeyse rezil oldu.Görünen o ki, yıllarca "aşağılık kompleksimiz" yüzünden gereğinden çok önemsediğimiz Eurovision'u tüm ülkeler önemsemeye başlamış. Hatta bizdeki "Eurovision kompleksi" tüm ülkelere yayılmış diyebiliriz. Öyle ki, artık ülkelerin yüzde 90'ı tıpkı Türkiye gibi şansını kendi dilinde değil İngilizce söyleyerek arıyor.Eurovision'dan yine müthiş hit bir parça mı çıktı?Hayır ama geçmişe göre Eurovision çok keyifli saatler geçirtiyor!Yakındır, Eurovision ABBA gibi markalar da üretmeye başlar!
Kaynak: ETT Basın

No comments:

Post a Comment